18 Ağustos 2013 Pazar

Kutlu Gezi Notları *

Kutlu gezi hatıralarımı orada yazmak en büyük hayallerimden biriydi ve hatta bunun için bilgisayar da taşıdım ama insanın uyumaya bile fırsatı olmuyordu. Ya da şöyle diyeyim her fırsatı O'nunla dolu dolu yaşamak istiyor insan. Hiç bu kadar az uyuduğum bir 10 gün olmadı desem hayatımda abartmış olmam sanırım. Hatta bu kadar az dünyayla olduğum bir 10 günüm de olmadı sanırım. Dönerken bir abla grubumuzdan şöyle demişti ki çok etkilenmiştim ve durumu çok iyi ifade ediyordu bence : Buraya gelmeden önce dünya işlerimizin arasına ibadetlerimizi sıkıştırırken, burada ibedetlerimizin arasında dünyalık ihtiyaçlarımızı giderdik... (umarım öyle olabilmiştir)

Çarşamba akşam uçak için evden çıktık. Gayet heyecanlıydık hepimiz tabiki de. Ama en çok ben :) Çünkü benim için ilkti bu, diğerleri için iki. Onlar özlem gidermeye gidiyordu bense yaklaşmaya... Biraz daha yaklaşmaya Rabbime, Efendime... Bir yol arıyordum sanki... Bu da o yollardan biri diyordum... Yeni bir hatim başlamıştım, her fırsatta onu okuya okuya bindik uçağa. Değişik bir heyecan sarmıştı her bir yanımı... Yaklaşıyorduk her dakika... Ertesi gün çok yoğun olacağından yorgun olmamam gerektiğinden uyumam gerekiyordu ama uyku tutmuyordu beni. Zorla da olsa azıcık uyuyabilmiştim ki Medine'ye iniş yaptık. 

Medine... Kutlu şehir :)
Medine, eski adıyla Yesrib, yani "zor yer" demekmiş. Sonra Efendimiz "Öyle demeyin, Medine diyin" buyurmuşlar, ondan Medine O'ra bizim için... 


Havaalanında sabah namazlarımızı eda ettikten sonra şehre ve güne "merhaba" dedik. Otobüslerimize bindik. "Umrenizin kabul görmesi için kötü şeyleri anlatmayın" demiş İmamı Gazali... İşte olayın burası bence çok önemliydi ! Efendimiz (sav) hac ve umre ibadetinde "bunu bana kolaylaştır" diye dua buyururmuş. Otelde kahvaltının ardından "selamlama" vardı, yani Efendimize (sav) "biz geldik" diyecektik. "Her kim sadece beni ziyarete gelirse ona şefaatim vacip olur" diyor yine Efendiler Efendisi (sav)

Heyecan doruktaydı artık. Mescidi Nebevi'ye adım adım yaklaşıyorduk. İlk ezan Bilal Efendimiz tarafından burada okunuyor. Ve ibadet amaçlı ancak "Mescidi Haram, Mescidi Aksa ve Mescidi Nebevi'ye yolculuk yapılır ve 1000 rekat namazdan daha kıymetlidir" deniyor. Bir saate yakın bekledikten sonra "yeşil halı"daydık. Burası Efendimizin minberi ile evinin arası, ve namaz kılmak çok kıymetli. Bir hadisi şerifte buyuruluyor ki: "Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de cennet bahçeleri üzerindedir" Buarada beklerken yeşil kubbe görünmekte, doya doya izleyesi geliyor insanın... Bir de bir hadisi şerif var yine : "her kim bana kabrimde salavat getirirse, bana aracısız ulaşır" diye. Çoook salavat getirmeye çalıştık ondan. 

Sonrasında mescidde namaz kılıp dualar ettik. Annemle ikindi namazından sonra mescidin dış bahçesinde oturduk, şemsiyeler biz oradayken kapandı. O kadar güzel ve huzurlu ki Medine...O kadar... Kalabalık çok ama çok da huzurlu... Değişik milletten bir sürü insanla omuz omuza, diz dize... Dillerini anlamıyorum ama sıcacık gülümsemeler geçiyor sürekli aramızda. Rengarenk insanlar...
Gece geç saatlere kadar oradaydık. Sanırım o akşam bir daha Ravzaya gittik. Ravza bayanlara sabah namazı, öğle namazı ve yatsı namazı sonrası açık sadece... Ve epeyce bekleyip girebiliyoruz, lakin değiyor tabiki...

Ertesi gün Uhud  Dağına gidecektik. "Uhud öyle bir dağ ki biz Onu severiz O da bizi" der Güzel İnsan (sav). 73 sahabe kabri bulunur burada Uhud şehitliğinde, ve şehitlikte iyi bildiğimiz iki şehit: Mus'ab bin Umeyr, Hz. Hamza... Kuba Mescidine namaz kıldık, ki bura ile ilgili bir hadisi şerifte buyrulur ki : Kim burada namaz kılarsa onun için umre sevabı vardır. (Rabbim kabul buyursun) Hendek Savaşının olduğu yeri gördük, Hicaz Demiryolu Tren İstasyonunu gördük bide hurma bahçesine gittik.

Hicaz Demiryolu II. Abdülhamit Han taraından daha kolay Hacca gidilip gelinebilsin diye yapılıyor, diğer ucu Şam'da. Ama hedef İstanbul'a kadar getirmekmiş. Burada tren raylarına keçe döşenmiş ki Efendimiz Ruhaniyatı (sav) rahatsız olmasınlar diye.

Biraz da hurmayı anlatıp şimdilik bırakayım :)
"İnsanın halasıdır hurma" buyurmuş Efendimiz (Sav). Hurma, insana en benzeyen yiyecekmiş esasında. Dişi ve erkek ayrı ağaçları olan, ortalama ömrü 60 yıl civarında ağaçlarmış bunlar. Dişi ağaç suni dölleme ile döllenir ve 4 sene kadar hamile kalır ağaç. Sonra sökülür yavruyu anne ağacın göreceği yere dikerlermiş. 10-12 yıl sonra o çocuk ağaç oradan alınıp başka yere dikilmeliymiş. Sökülmeze iki ağaç da küser meyve vermezlermiş. Dişi ağacın saçları yere doğru uzun, erkeğinki yukarı doğru dik. Zehirleme / ilaçlama yapılmaz hurma ağacına. Beyni vardır, kafasına vurulmaz. İlgiçtir, insan bir tek hurma yiyerek yaşayabilirmiş. ve bir de hadis var yine hurma ile ilgili: Kim sabahları 7 acve hurması yerse zehir ve büyüden kurtulur.


İlk adım, ilk resim :))





cennet bahçesine adım adım...





Okçular Tepesi




Uhud Şehitliği











Yeşil Kubbe <3




Akşam olur, şemsiyeler toplanır...




Hurma ağacı :)






2 yorum:

  1. Canım namaz kıldığımız mescid Küba mescidi,Kıbleteyn değil.Kubâ Mescidi Hz. Peygamber (s.a.s)'in, düzenli olarak Cumartesi günleri, zaman zaman da Pazartesi günleri ziyaret etmeyi âdet haline getirdiği bir mesciddi. Oraya bazen binekli olarak bazen yaya gider ve namaz kılardı. Bir hadîs-i şeriflerinde bunu müslümanlara da tavsiye ederek şöyle buyururlar: “Kim güzel bir şekilde abdest alır, sonra Kubâ Mescidine gelir ve orada namaz kılarsa onun için umre sevabı vardır” (ibn Mâce, ikâme, 198; Tirmîzi, Sâlat, 242).

    YanıtlaSil
  2. tamam, karıştırmıştım, düzelttim, Allah razı ola :)

    YanıtlaSil